“Kadim gelenekte, kutsala ilişkin anlatılarda mitoslar geneş yer tutar. Tevrat, İncil ve Kur’anın yanı sıra, peygamberlerin ve önemli şahsiyetlerin hayat hikayelerinde, mecazlar, metaforlar ve tasvirler hayli fazladır.
İnsanı eğiten ve yönlendiren bu öğretiler, kimilerince literal bir okumayla gerçek kabul edilirken, kimilerince ise, hakikat üzerine düşünme, ders çıkarma, yaşamı anlamlandırma olarak kabul edilir.
Hassas bir konu olan bu durum, dini paradigmaları da şekillendirmiş ve çeşitlendirmiştir.
Ancak özellikle toplumların bozulma dönemlerinde, efsanevi bir din anlayışının kıssalar ve hikayeler üzerine kurgulanmış öğretilerin öne çıkartıldığı görülür. Günümüzde olduğu gibi…
Mecaz ve metaforlarla süslenmiş menkıbelerin, insanlık hafızasında var olduğu bir gerçektir. Kur’an-ı kerim de böyle bir dilin içine doğarak, ortak bilinci, kollektif hafızayı canlı tutar..
Bu, kur’anın orijinal, yeni bir şey getirmediğini, var olan ve fakat bozulan değerleri yeniden idraklere sunduğunu ve bunlar üzerinden düşünülmesi gerektiğini gösterir.
Ancak ne yazık ki, biçimci yaklaşım, bu alanda da öylesine etkili olmuştur ki, mecazlar çoğu zaman gerçek olarak algılanmıştır.
Bir başka husus ise; vaazları ve dini sohbetleri mitoloji rengine büründürmek, kendisi başta olmak üzere peygamberlerin hayatlarına insanüstü argümanları yüklemek, Hz. Peygamberin karşı olduğu bir tutumdur. İsrarla, ben bir beşerim, sizden farkım sadece bana vahyin gelmesidir.
Demesine rağmen, O’nu olağanüstü, insanüstü göstermek, dikkatleri, en büyük mucizesi olan kur’anı kerim den kopartmak demektir. Çünkü zihinleri esasa, yani temel prensiplere yönlendirmek yerine, tartışmaya açık kıssalar, biçimci okumayla düşünceye ket vurmaktır.
Yine öyle anlatılar vardır ki; İslam’ın temel prensipleriyle okunduğunda, sorunlar oluşturmaktadır. Mesela namaza ilişkin şu yaygın hikaye, camilerde vaaz ve sohbetlerde mutlaka anlatılır. Miraç gecesinde Hz Peygamber, Cebrail ile semaya yükselir. Adem, İdris İsa ve İbrahim başta olmak üzere bazı peygamberlerle görüşür. Yüce Allah katından dönüşünde, Hz Musayla karşılaşır.
Hz. Musa, Hz Peygamber’e sorar Allah ümmetine neyi farz kıldı.
Hz. Muhammed Elli vakit namaz deyince, Hz Musa Rabbine dön ve vakitleri indirmesi için yalvar. Çünkü buna insanlar, takat getiremezler. Der. Hz. Peygambere döner ve elli rekatın bir kısmını indirir. Hz. Musa yine rakamı fazla bulur.
Bunu da ümmetin dayanamaz. Tekrar geri dön ve münacat et Rabbine der.
Rivayetlere göre üç, beş hatta daha fazla bu gidiş gelişler olur ve namaz beş vakte kadar indirilir.
Hz. Musanın bunu da fazla bulduğu, ancak Hz Peygamberin artık utanır oldum. Dediği söylenir. Bazı İslam alimlerince uydurma olan buna benzer pek çok kıssa, din dilinin zeminini oluştururlar.
Bu hikayeler tevil edilse de tevhit anlayışını, Allahın zamandan ve mekandan münezzeh oluşunu, dini Allah vaz eder ilkesini vb tartışmaya açar. Ama ne yazık ki, kıssacılık televizyonlarda tiyatral bir dil kullanan ilahiyatçıların konuşmalarında ve Diyanet teşkilatının vaazlarında eksik olmaz.
Hikayeler, kıssalar, mecazlar Platon’un mağara örneğinde verdiği gölgelerdir. Düşünmek ve sonrasında zincirleri kırıp arkasındaki hakikatleri görmektir bizden istenilen… Yoksa gölgeleri gerçek zannedip, oyalanmak değil! Kalın Sağlıcakla!”


KOVBOY FİLMLERİ GERÇEK Mİ OLUYOR?
“ÖĞRETMENLER GÜNÜ ÜZERİNE”
İSTANBUL’DA HER YIL YAPILAN GELENEKSEL MEMLEKET GÜNLERİNİN HİÇBİR ETKİSİ YOK
HABİL YA DA KABİL OLMAK