Yaşlandıkça çocuklaşıyor muyuz?
Yoksa yaşlandıkça çocukluğumuzu mu arıyoruz?
Tükendikçe yaşadıklarımız, tükenenlere özlem belki de çocukluğumuz….
Çocukken eskileri anlatan yaşlılara kızardım oysa…
Renkler silindikçe, globalleştikçe dünya,
Her gün biraz daha canım sıkılıyor,
İçimdeki fırtınalar, alıp beni çocukluğuma götürüyor.
Hatırlıyorum…..
Cumartesi okula giderdik.
Heyecanla pazarı beklerdik. Banyo, çamaşır günü…
Dev marketlerdeki süslü paketlere inat
Kokulu çıralar ile kömürlü termosifonlarda
Zeytinyağlı sabunlarla, banyoda türkü söylerdik.
İlk takım elbisem bitpazarından,
Radyomuz tek eğlence idi.
Babamın kulağı hep ajans’ ta ….
Çarşambaları radyo tiyatrosu, Cuma günü halk Hikayeleri.
Nedense efektte hep Korkmaz çakar…
Işıksız gecelerde gaz lambası
Ne kadar uzundu geceler, sohbetlerde öylesine kuyu…
En lüks restoranlarda bulamadım hala
Kuzinedeki fırın yemeklerinin tadını,
Kestanenin, kızarmış tereyağlı ekmeğin sobadaki hazzını….
Duymuyorum hala çocukluğumdaki meyvelerin kokusunu,
Hala arıyorum pekmezi, helvayı, boza ve dut kurusunu,
Ninemin taş bastığı turşusunu….
Sonradan tek kanal televizyon ve siyah beyaz;
Nedense hiç renkli olabileceğini düşünmedim doğrusu,
Öylesine renkliydi ki dünyamız
Tüm mahalle aynı diziyi seyrederdik,
Salı günleri Türk Filmi ile ağlardık.
Bisiklet bir taneydi mahallede, sırayla binerdik.
Bakkal, manifaturacı, manav ve kasap
Ellerimizde küçük defterler,
Hep borca yazılırdı hesap
Bisküviler teneke kutuda
Şekerler cam kavanozdaydı.
Arife telaşlı bir sevinç, çarşı ve alışveriş…
Bayram sabahı, yem ayakkabılarım başucumda,
Mutlak tüm mahalle buluşurduk bayram namazında…
Bayram ev, ev dolaşıp harçlık toplamaktı.
Dev binaların, betonların arasında sıkışan yaşam ve beni, unutturmaya çalışan zaman….
Unutmadım…
Ama hızla akıyor ve değişiyor zaman…. Kalın sağlıcakla!