Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden birisi olan 1990’lı yılların başlarında gazetecilik mesleği ve gazeteciler için en karanlık yıllardan biri olduğunu hatırlatmak isterim.
O dönemlerde rahmetli basın şehidi Uğur Mumcu’ya gazetecilik mesleğini tanımlamasını isterler.
Kimdir gazeteci, ne yapar?
İşlevi nedir?
Gazeteci, her konuda fikir ileri süren, her şeyi bilen insan demek midir? Diye sorulduğunda, hayır Nereden bilecek gazeteci her şeyi? Diye cevap verdikten sonra nasıl olması gerektiğini de şöyle açıklar.
Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir.
Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.”
Üstad ne güzel açıklamış değil mi? gerektiğinde ‘’HÜKÜMETLERE ve GÜÇ ODAKLARINA karşı savaşmayı göze alabilen insanlar gazeteci olabilirmiş.
Bu ülke bir zamanlar, Halk adına haber yapan, halk doğru habere ulaşsın kandırılmasın diye mücadele veren gerçek gazetecilerle doluydu.
Yukarıda bahsedilen karanlık güç odaklarına karşı vatandaş için mücadele veren kalemini satmayan ve sonucunda bunu canıyla ödeyen kahramanların isimlerini aşağıda sizlere hatırlatmak isterim.
Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Musa Anter, Metin Göktepe, Hırant Dink, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı gibi gazetecileri gördü bu ülke.
Günümüzde ise, ortalıkta gazeteci kılığına girmiş her dönemin adamı olmaya çalışan, kalemini çok kolay değiştirebilen tiplerle dolu olduğunu sanıyorum benim gibi sizlerde görüyorsunuzdur.
O yıllardan bu günlere çok zamanlar geçti, ülke çok fena dönüşüme uğradı benzetmek gerekirse üzerinden adeta bir silindir geçti. Kimi gazeteciler cezaevine konuldu, kimi gazeteciler güç kimdeyse onun yanında yer almayı kendine yakıştırarak saf değiştirdi.
Kimi gazeteciler halk adına soru sormak yerine, ülkeyi yönetenlere evde yemekleri hanımefendimi yapıyor diye sorular sorarak komik duruma düştüklerinin farkındalar mı bilmiyorum.
Bazı gazetecilerde meslektaşlarına İftira atan, ihbar eden, TV’ler de arkadaşlarına hakaretler yağdıran bir dönüşüm içine girdiklerini görüyoruz. Aynı zaman da iş takibi yaparak mesleklerini kötüye kullanan gazeteciler bile var bu ülkede.
Son günlerde Fatih Portakal’ın Halk TV’de Barış Pehlivan’ı eleştirirken Türk tipi gazetecilik tanımı yaptı ve bu tanım çok konuşuldu.
Fatih Portakal’a şunları hatırlatmak isterim, gazeteciliğin Türk tipi, Alman tipi, İngiliz tipi olmaz. Gazeteciliğin evrensel kuralları vardır ve kurallar bütün dünyada aynıdır ülkelere göre değişkenlik göstermezler.
Bir tanımlama yaparken dikkat etmeniz gerekiyor, çünkü hitap ettiğiniz mahalle soran, sorgulayan, araştıran bir mahalle, diğer mahalle sakinleri ile karıştırmaman lazım.
Hükümetin o kadar yoğun baskısına rağmen, inatla ve cesaretle doğruları yazmaya çalışan gazeteciler halen var bu ülkede,
Kim bunlar,
İsmail Saymaz, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Şule Aydın, Suat Tokbaş, Kürşat Oğuz,Timur Soykan gibi cesur kalemler olmasa kimse gerçeklerden haberdar bile olamayacak.
Bu ülke bir gün gazetecilik mesleği ile tekrar yüzleşmek zorundadır. Siyasetçilere neden gerçek sorular sormadıkları sorusu onlara birgün mutlaka sorulmalı ve gerekirse basın kartları ellerinden alınmalıdır.
İşte o zaman gazetecilik mesleği eskiden olduğu gibi tekrar itibarlı günlerine geri dönecektir.
Halk adına haber yapan, halkın doğruları öğrenmesine yardımcı olan gerçek gazetecilere selam olsun.