Bazı kişiler, ilminin genişliği ve derinliğiyle meşhur olan bir bilgeye sormak üzere sorular hazırlamışlardı. Sorularını sırasıyla sordular ve bilge de cevaplandırdı:
En akıllı kişi kimdir?
Her zaman başkalarından öğrenecek şeyler bulan kişidir.
En güçlü kişi kimdir?
Öfkesine hakim olan kişidir.
En zengin kişi kimdir?
Elindeki hazinenin, yani yaşadığı günün ve saatin kıymetini bilendir.
Saygıya kim layıktır?
Kendisine ve dostlarına saygı gösteren kişidir.
Bu cevaplar üzerine birisi dayanamayıp atıldır.
Aman efendim, bu söyledikleriniz o kadar açık ve belli şeyler ki!
Zaten çok açık olduklarından, insanoğlu onları bu kadar çabuk unutulabiliyor, diye cevapladı bilge….
Her insanın rahatça düşünebileceği, sadelik ve safiyet içeren ve tüm varlık uçun hayatiyet arz eden her şey açık olandır. Küçük yaşlardan itibaren tecrübe edinebilen, hayatın tabii akışıdır. Mantıksal anlamda belirgin olan ve her türlü zorun içinde birdenbire kendini ifade edendir.
O halde apaçık olanlar, neden görmezden gelinir? Bu kadar açık bilinen, açık görülen ve hakikatine inanılan ve hatta gerçekleştirilmesi de açıklığı kadar kolay olan şeyler nerden pratiğe dökülmez? Ya da neden, sade, kolay ve güzel olan tercih edilemez de zora talip olunur ve karmakarışık bir hale dönüştürülüverir yaşam ?
Çünkü,
Zihinlerimiz karışık. Öylesine malumat yükleniyoruz ki, bilgileri damıtmıyoruz. Doğru ve yanlış iç içe geçmiş. Öğrendiğimiz şeyler üzerinde tefekkür etmeye, onları içselleştirmeye ve derinleştirmeye vakit bulamıyoruz ya da bulmak istemiyoruz! Dinlemiyoruz… Birbirimizi ne anlıyor ne de anlamak istiyoruz; kimse kimseyi duymuyor; kendi haklılığını ispat için var gücüyle bağırıyor. Kavramların içi boşaltılmış…. Aynı kavramlara yüklediğimiz anlamlar farklı.
Gönüllerimiz daralmış… bilgiyi bilgeliğe terfi ettiren insanlar kayıplara karışmış. Hakikati söylemekten korkmayan, eskilerin tabiriyle garazsız, ivazsız, yani hiçbir gizli maksat gütmeyen ,yazan, konuşan ,hareket eden kişilerin sayısı her geçen gün azalmış. Kalplerimizi rahatlatacak sözleri özümüze aşina dostları bulmakta güçlük çekiyoruz.
Tek gerçek egoizma! Ben duygusu her şeyin önüne geçmiş. Ötekine galip gelmenin hırsıyla, kim ne dediğini bilmiyor. Yekdireğinin üzerinde iktidar kurmak için, her yol mubahtır anlayışı hakim olmuştur.
Tutarlılık ve bütünlük hiç kimsenin umurunda bile değil .Bölük pörçük, oradan buradan alınmış bilgilerle bilgiçlik taslayan , ya da birikimini putlaştırmış, herkese tepeden bakan kibir abideleriyle her yerde karşılaşmak mümkün . Kendimi nasıl güzelleştirebilirim veya burada bana ne veriliyor ya da bunu nasıl hayata aktarabilirim derdiyle dertlenenler, yok ortada. Haliyle apaçık doğruları görmek ve yaşamak hayatın dışına atılıyor!
Ne yapmalı … Önce saygı. Yanımızdakine, uzaktakine, bize benzeyene, benzemeyene, astımıza üstümüze, büyüğümüze küçüğümüze… Kendimize duyulmasını istediğimiz o duyguyu başkaları için de hissetmek ve bunu davranışlarımıza yansıtmak gerekiyor. Çok mu zor ? Değil .Keşke sevilmeyi ve sevilmeyi öğrenebilsek; yaratılanı, yaratandan ötürü. Kalın Sağlıcakla!