Fatsa Söz Gazetesi / Fatsa'dan Güncel ve Özgün Haberler

BİR MANİNİZ YOKSA ANNEMLER AKŞAM SİZE GELECEK

BİR MANİNİZ YOKSA ANNEMLER AKŞAM SİZE GELECEK
Haluk Ekiz( halukekiz@gmail.com )
04 Ocak 2024 - 11:00
Elli yaş üstü çocukları daha çok ilgilendirir bu başlık.
Annemiz akşam oturması için bizi komşuya gönderir ve bu haberin sonu genelde olumlu olurdu.
Bu günkü gibi, biz size haber veririz eşimle bir konuşalım müsayitmiyiz bilmiyoruz denmezdi.
Ya da sofraları, ikramları abartıp tıka basa yemek şöleni için misafir ağırlanmazdı.
Kuzinede kaynayan ıhlamur demliği, sonrasında bir kaç karpuzelma veya osmanelma o geceyi unutulmaz yapardı.
Haydin birlikte televizyonların, dizilerin, insanları ele geçiremediği yıllara gidelim.
Buzdolaplarının tek tük olduğu zamanların çocuklarıyız biz.
Ütü denen şeyi bir çoğumuz bilmezdi. Bazı evlerde görürdük. Ağır bir demirden yapılmış, içine köz koyulup ısınması beklenirdi.
Bazı anneler, ablalar ütünün izini tutturamaz ve çift çizgi yaparlardı. Divanın ya da kilimin üzerinde yapılan ütü ancak o kadar olurdu.
Genelde ütüler Pazartesi sabahı çarşıya giderken yapılır ve acele edilirdi.
Çünkü köy minibüsü kaçırılırsa yürüyerek şehre gitmek zorunda kalınırdı.
Bazıları, minibüsler ikinci sefer için köye geldiğinde, ön koltuklardan yer kapmak için biner, köyü dolaşırdı.
Minibüsler öyle bu günkü gibi yolcu toplamaz, köyün belli noktalarında durup bekler yolcular oraya gelirdi.
En öne oturmak herkes için geçerli değildi.
Genelde köyün nüfuslu, hatırlı kişileri öne biner, hele de gençler ve çocuklar öne otursa, hadi sen arkaya geç bakalım diye indirilirdi.
Bir de köylerde atıyla çarşıya giden kişiler vardı.
Bazen iki kişi yolu sağlı sollu kullanır atlar ikinci vites arabalar gibi gemlenir ve birbiriyle sohbet ederek gidilirdi.
Çünkü yoldan tek tük taksi veya cipler geçerdi.
Atların iran halısı rengindeki heybelerine asılmış filelerden BAZAR EKMEKLERİ gözükür ve içimizi yakardı.
Çünkü o dönemler, sabah kahvaltılarında mısır ekmeği yenirdi. Durumu iyi olanlar çarşıdan çuvalla buğday unu alır ve kuzine ekmeği yapılırdı.
Bazen öğünler, kuzineden çıkmış ve arasına koyulan tereyağlı ekmekdi.
Şeker, makarna, bulgur çuvalla alınırdı.
Evlerde, sandalyeden çok kütmek (sekmen) vardı. Sini etrafında toplanıp aynı tastan çorba içmek çok keyifliydi.
Hasta olan tavuklar kesilip yenirdi ve hiç mikrop bulaşmazdı.
Gülk’ün altına koyulan onbeş yumurta nın hepsi civciv olarak çıkıp büyüdükçe cinsiyetleri anlaşılırdı.
Tavuk adaylarına ferik denirdi. Horozların en alımlısı eve ayrılır gerisi kesilip güzelce bir ziyafet çekilirdi.
Komşular sofradaki horoza denk geldiğinde keyfimiz kaçardı.
Babalar horozun bacaklarını, çocuklar göğüs etlerini, anneler ise boyunlarını yerdi.
Annemiz, boyun etinin çok lezzetli olduğunu söylerdi ama eti olmayan bu parçanın neresi lezzetli diye düşünür bir anlam veremezdik.
Meğer annemiz daha fazla et yesinler diye fedakarlık yaparmış da bunu yıllar sonra anladık.
Misafir geldiğinde, o anda değirmen için mısır ayıklanıyorsa yardım edilirdi. Mısır kesmükleri çok güzel yanardı.
Fasulye zamanı, Fındık başak zamanı oturmalar çok olur, birlikte ayıklanır koyu sohbetler edilirdi.
Herkes o ortamda içini döktüğü için kimsede stres birikmez bu günkü gibi antidepresan ilaçları kullanılmazdı.
Pazar günü banyo zamanıydı.
Bir çok evin banyosu mutfakta, ocaklığın hemen yanında bir kişinin zor girebileceği büyüklükte bir yerdi.
İçeride tuğla gibi kocaman hacı şakir sabunu ve el örmesi ilif dururdu.
Annemiz bizi yıkarken rahat durmazsak sabunu kafamıza yerdik.
Kimi evlerde ayrı bir yerde banyo kazanı, önünde bir leğen yıkanmaya hazırdı.
Sabunlu gözlerle durulanmak için leğenin içinde suyun dibine batmış maşrabayı çok aradığımız olmuştur.
Banyoda yanan kazanın buharından içerisi gözükmez, vücut hamlar ve sanki altı aydır yıkanmamışız gibi kir çıkardı.
Radyolar çok modaydı. Her gün saat 10’da ARKASI YARIN programı dinlenirdi. Efekt Korkmaz Çakar dı.
Gelinler, kızlar radyo dinlemekten işlerini yapamaz, eşten, anneden kaynanadan fırça yerdi.
Cep foto roman, Tommiks, Teksas ve Zagor gizli okunurdu.
Çocuklar eve yakın köy okullarına gider, sabah tertemiz giydikleri siyah önlükleri akşam berbat edip eve dönerdi.
Sobaya odun sırası olanlardan bazen bir çocuğun elinde iki üç tane fındık odununu sürükleyerek okula götürürdü.
Sınıf başkanı olmak çok havalıydı.
Temizlik kolu başkanı, tuvaletlerden, sınıfın içinden ,çöp tenekesinden sorumlu tutulduğından alaya alınırdı.
Patlak toplarla çok maç kazandığımız olmuştur.
Ham üzüm tefeğinden yapılan direksiyon ve dudaklarımızın titreşimiyle çıkardığımız motor sesiyle yollarda araba sürerdik.
Zalıt denilen süpürgelik saplarını kesip büker, tam ortasına bir taze kabağı kimse görmeden bahçeden kopartır, yarılıncaya kadar kabakla araba sürerdik.
Kimimiz güzel bir deynek bulur ucuna ip bağlar, bacaklarının arasına alıp deeeh atım deeh !! diyerek dıgıdık dıgıdık diye ses çıkarıp at koştururduk.
Kızlar erkekler kadar şanslı değildi. Anneleri tarafından ev ve mutfak işlerine alıştırılır ve oyunun en güzel yerinde eve çağrılırdı.
Onlar da evin hemen önünde tebeşirle çizdikleri çizgi oyunuyla avunurlardı.
O yıllar karşılıksız ödünç vermek vardı.
Soğan, patates, tuz, şeker alınıp verilirdi.
Geri getirmek ayıptı. Alınmazdı.Sadece bir paket sigara alınmışsa geri götürülürdü.
Evlerde misafir odası diye bir yer yoktu. Kuzinenin yandığı mutfak en güzel oturma mekanıydı. İbrik bir taraftan kaynadıkça ses çıkartır, ineklere sabah yalı da yanında pişerdi.
Her evde mutlaka bir dokumacı vardı. Genelde kızlar çapa, örenbayan iplikleriyle baklava dilimi, örümcek örneği danteller örer, anneler kazak, süveter,yelek, eldiven, kaşkol (dolak), biraz daha yaşlı nineler ise Cide ile kışlık çorap örerdi.
Hele de, pantolon altına kışlık örme içlik giyince çok komik olurduk.
Soyunmak giyinmek birt dert olurdu.
Ama bu Örme sanatı, kadınları depresyondan kurtarırdı. Psikolog diye bir doktor hiç tanımadık.
Birinden gelen hediyeyi hemen onun yanında açmak ayıpdı.
İkram edilen pastanın böreğin hepsi yenmez tabakta birazı bırakılırdı.
Hepsini bitiren güya görgüsüz olurdu.
İmkansızlıklar içinde yaşayan ama hayata pozitif bakan çocuklardık.
Azla yetinmeyi mutlu olmayı becerebilen nesiliz biz.
Büyüklerimizden de öyle gördük.
O yüzdendir ki bugünün dünyasıyla bir türlü barışamıyoruz, bocalıyoruz.
Minnetsiz, şükürsüz, vefasız, sabırsız insanlarla iletişim kuramayışımızın en büyük nedeni belki de böyle bir kuşaktan doğup gelmiş olmamız.
O yüzden bizden sonraki dünyayı hayal bile etmek istemiyoruz.
Herkese Selam,
Herkese Saygı.
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
KÖŞE YAZARLARI

Copyright © 2020 / Fatsa Söz Gazetesi / Tüm hakları saklıdır.