Fatsa Söz Gazetesi / Fatsa'dan Güncel ve Özgün Haberler

RASÜL KOCATÜRK’ÜN ANISINA

RASÜL KOCATÜRK’ÜN ANISINA
Haluk Ekiz( halukekiz@gmail.com )
16 Nisan 2024 - 11:18
Kırıkkale F Tipi Cezaevinde 28 yıldır tutuklu bulunan Rasül, bizim çocukluk arkadaşımızdır. Vaktiyle, 80’li yıllarda Kavrazdan, Yaranoğlu semtinden, Velikırandan yola çıkıp, Saydeğirmenin hizasında buluşup Bolamana yürüyerek okumaya giderdik.
Halil İbrahim ve Yahya Yaran, Rasül, Veysel, Sait ve Nuri Kocatürk’ler, bazen de Kayaca köyünden Ali ve Naim Gül ile okul dönüşü, BEDİREN gölünün tam kenarından terekli taşların elverdiği imkanlarla geçip, KADI değirmenin uzun süre kullanılmayan kapısını gıcırdatarak açıp, içeride atık kalan mısır unlarıyla beslenen farelerin sağa sola kaçışmasını seyreder ve dere içinden yola devam ederdik.
Taşdan taşa hoplamayı bazen beceremez, ayağımız kayar ve ayakkabıyı ıslatır, ama (boşveer nasılsa eve gidiyoruz diye umursamadan) ikinci durağımız SAYDEĞİRMENİN ve tabi olmazsa olmazımız herkesin yüzme eğitim hocası ünvanıyla ÇANAKGÖLÜ de ziyaret eder, Kurudereden anayola çıkıp evlere dağılırdık.
Çanakgöl, doğal taşdan zemini sanki birisi oymuş ve gelip burada yüzme öğrenin der gibi tasarlanmış ve çevredeki her çocuğun mutlaka içine girdiği, annelerin dereye yün yıkamaya geldiğinde yanlarında getirdikleri çocukların, boğulmaktan korkmadan yüzmeye çalıştığı minnacık bir göldü.
Bazen, evi unutur, CEVİZ GÖVEĞİ ile balık tutar (Gövek; cevizlerin tam olmamış yeşil halini daldan toplayıp, ceviz yapraklarıyla birlikte bir teliz çuvala koyup taşla ezerek, suya karıştırıp, çıkan sıvının, balıkları etkilemesi ve bir araya toplanıp yakalanması işidir) Eve gidince de balık getirdiğimize sevinilmez ve,
— Sen ne biçim çocuksun, millet dersine çalışıyor sen Sayderelerde balık peşindesin diye, sitem, fırça ve bazen de kulaklar uzatılırdı.
Bizim kuşağın kulakları çok esnektir. Kolay kolay acımaz. Çünkü tokatlamak biraz ağır kaçıp gurur incitici olduğundan, babalar kulaklarla işi çözerdi.
Balığı fazla tuttuysak, hiç bir şey olmamış gibi dere balığı çok lezzetli olurdu ve afiyetle yenirdi.
Balık az ise kulak çok çekilirdi.
Derelerde boşa geçirilen zaman, tutulan balıkla kıyaslanır eğer az ise (aha bu iki civelek balık için mi salaklandın) diye, sıkıntı büyük olurdu.
Öğretmenler bile, ders çalışmayan, ödevleri yapmayan ve kurallara uyum konusunda bizim kuşağın kulaklarıyla muhatap olurlardı.
Hatta güya kızmıyormuş gibi yapılarak, kulak memesi ufalanır, bunu yaparken de hocalar gülümser ve senle konuşurdu.
Kızarıklık uzun zaman geçmez, teneffüste gördüğümüz kırmızı kulaklıların derste başına ne geldiğini herkes anlardı.
O dönemler, okula kayıt yapılırken, anne babalar ETİ SENİN KEMİĞİ BENİM derlerdi.
Bu, aynı zamanda hocalara bir açık çek idi.
İletişim neredeyse sıfırdı. Evlerde(kırsaldakiler hariç) tek tük telefonlar vardı.
İşyerlerindekilerde kilit takılıydı.
Çocuk o gün okula hiç gitmese ailenin haberi olmazdı.
Bazı çocuklar, derelerde , balık tutma yüzme ya da top oynama yüzünden okulu asardı.
Devamsızlıktan kalanlar olurdu. Bir çok çocuk, Lise 1’den, ikiden terk di.
Bunlar bir işe girer, ya da köylerde bağda bahçede,inek dana peşinde sürterek yıpranırlar, sonrada akılları başına gelince tekrar okula yazılıp mezun olurlardı.
O yıllar SAĞCILIK ve SOLCULUK SİYASİ görüş ayrılıklarının ana isimleriydi.
Her iki gruba dahil insanlar birbirlerine ÖLDÜRESİYE düşmanlardı.
Birinin hakkında SAĞCI, SOLCU denmesi ona tavır, şiddet, dayak, taciz ve hatta ölümüne bile karar verilebilirdi.
Fatsa ve çevresinde dolayısıyla Bolamanda sol görüş hakimdi.
O yaştaki biz çocuklara, DEVRİM, DEVRİMCİ, ÖZGÜRLÜK kelimeleri çok cazip gelir, insanlara daha özgür ve mutlu yarınlar sunmak adına örgütlenmek ve görev almak adına adeta KANIMIZ KAYNAR dı.
Ortaokul çocukları küçük sayılır ama Liseliler istese de, istemese de mutlaka bu oluşumun içine itilirdi.
Bu konular çok ayrı, bambaşka ve karmaşık olduğundan biz asıl konumuza dönelim.
Rasül, kimin, hangi abisinin ve ablasının etkisinde kaldıysa, kendisini SOL düşünce akımının içinde buldu.
Ona anlatılan Türkiye ve Dünya gerçeği nelerdi, nelerden etkilendi ve ona nasıl bir dünya hayali sunuldu hiç birini tam anlamıyla bilmiyoruz.
Rasülün o anki dünyası belkide insanlık için daha iyi yarınların mimarlarından birisi olmak adına çıkmış olduğu bu yolculuk, ortalama 70 yıllık dünya hayatına değdimi, değecek mi bu konularda da bilgimiz olmadığından kesin ve keskin yorumlar yapma imkanımız yok.
Bildiğimiz tek şey, Rasül, inandığı ve savunduğu değerler uğruna YİRMİSEKİZ YILDIR hapiste.
Ailesinden, sevdiklerinden, ve biz çocukluk arkadaşlarından uzak.
Geçenlerde Rasülün Cezaevinde tuttuğu notların bir kısmıyla KİTAP çıkardığını duyduk.
Efirli cezaevinde yatarken yanına çok gitmek istemişdik ama izin verilmeyen çocukluk arkadaşımızın kitabını bulup, onunla uzun zamandır sohbet edememenin özlemiyle o akşam ara vermeden okuyup bitirdik.
Kitabı okudukça, Cezaevi şartlarında hem kendisi hem de mahkum edilen insanlara uygulanan zulüm ve işkenceleri tüm detaylarıyla anlatmış Rasül.
İnsanın kemikleri sızlıyor okurken.
Kitabını, cezaevi yollarında gide gele vefat eden babası OSMAN DAYI ya hediye etmiş.
Osman dayı da babamın arkadaşıydı. Koyun bakardı. Hafif beyaz sakallı, güler yüzlü mütevazi biriydi. Allah rahmet eylesin.
Kitapta en fazla etkilendiğimiz şeylerden biri de, Rasülün tedavi için hastaneye götürülürken,
— Uzun zamandır, ağaçların altından geçerken toprağa basarak yürümemiştim demesi çok hüzün verdi nedense.
Saydere yollarına umursuzca basıp ezdiğimiz çimenler geldi aklımıza.
Bir de, yemekhanedeki televizyonun inceliğine ve özelliğine şaşırmış.
Diyor ki,
–Çok ince LCD denilen TV de yüzlerce kanal var. Bizim zamanımızda çatıda bir tel anten ve üç beş kanal vardı.
Yazıya son verirken,
Rasül, 2026 yılının Haziran ayında tahliye olacakmış. OTUZ sene yatmış ve tahminen 60 yaşlarında olacak.
Kitabın son sayfasında takılıp durduğumuz ve içimize batan iğneler eşliğinde şunları düşündük.
Rasül çıktığında, uğruna ömrünü hediye ettiği fikir ve düşünceleri, ona bu düşünceleri empoze eden,ikna eden, zorlayan ne bileyim işte, ona bu yolculuğu hediye edenleri ( sağ kalanlar varsa) gördüğünde acaba ne düşünecek.
Nasıl ki, çıktığında herşeyi, DÜNYAYI ve bırakıp gittiği İNSANLARI değişmiş, görecek ama o gitmeden önce bir birine selam dahi vermeyen SAĞCI ve SOLCU ların, şimdilerde ortak ticaret bile yaptıklarını, aynı masada oturup karşılıklı güle oynaya yemek yediklerini ve yeri geldiğinde menfaatleri için AYNI PARTİLERİ desteklediklerini görünce acaba ne yapacak?
İşte bizim için Rasül adına en can alıcı manzara bu olacak.
Onun deyimiyle, ona ALLAH KURTARSIN diyen, Gardiyan, Doktor, Sağlıkçı vs. herkese, SENİ DE!
diyormuş.
Ömrümüz olursa, 2026 Haziranında görüşmek üzere.
Herkese Selam,
Herkese Saygı.
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
KÖŞE YAZARLARI

Copyright © 2020 / Fatsa Söz Gazetesi / Tüm hakları saklıdır.