Senin camide çekilmiş bir fotoğrafın var mı
Sayın cumhurbaşkanımız, cumhurbaşkanlığı seçiminde rakiplerinden biri olan Muharrem İnce’ye; “Bay Muharrem senin hiç camide çekilmiş bir fotoğrafın var mı” şeklinde bir soru yöneltti.
Bu sayfamızın en başında, en büyük gaf olarak bu olayı aldık.
Çünkü kimse camiye fotoğraf çektirmek için gitmez. Ayrıca camiye gidip gitmediğini, namaz kılıp kılmadığını da kimseye kanıtlamak zorunda değildir. Dolayısıyla, yıllardır beş vakit namazını kılan birinin de namaz kılarken fotoğrafı da olmayabilir. Öyleyse kimseye de böyle bir soru sorulamaz.
Ancak bu olaydan sonra, sanırım tüm Ak Partililer ilk fırsatta camiye girip bir fotoğraf çektirme yoluna gitmişlerdir. Ola ki yarın herhangi bir görev verilecek veya kıyak yapılacak bir durumla karşı karşıya kalırlarsa bu soru kendilerine de yöneltilebilir. Önlem almakta fayda vardır.
17-25 Aralık tapeleri
Bir televizyon kanalında, canlı yayında Muharrem İnce’ye, hakkında çıkan bir video kaydından söz edilerek o kaydın gerçek olup olmadığı soruldu. İnce’nin bu soruya yanıtı çok kısa oldu: “17-25 aralık tapeleri neyse bu da odur.”
Bu ifadeden iki değişik yorum çıkabilir.
Eğer Muharrem İnce hakkında çıkan kayıtlar doğru değilse yani montaj ise, 17-25 Aralık tapelerinin de gerçek olmadığı, montaj yoluyla oluşturulduğu kabul edilir.
Eğer Muharrem İnce ve CHP’liler, ortaya çıkan 17-25 Aralık kayıtlarının doğru olduğunu savunuyorlarsa bu video kayıtlarının da doğru olduğunu kabul etmek zorundadırlar.
Muharrem İnce bu konuya bir açıklık getirmelidir.
Adam kazandı
Seçim sonuçları belli olmaya başlayınca Fox Tv’de İsmail Küçükkaya Muharrem İnce’yi aradı ve sonuçlarla ilgili düşüncesini sordu. Muharrem İncenin yanıtını da ekranda aynen okudu: “Adam kazandı”.
Türkçe’nin kendine özgü özelliklerinden biri ve en önemlisi ‘vurgu’dur. Cümle içinde bir kelimeyi diğerlerine göre daha baskılı söyleyerek veya bir kelimenin bir hecesini diğerlerine göre daha vurgulu söyleyerek anlatılmak isteneni değiştirebilirsiniz.
Burada da ‘adam’ sözcüğünün ilk veya ikinci hecesini vurgulu söyleyerek anlamı farklılaştırabilirsiniz.
İki heceli ‘adam’ sözcüğünü vurgusuz söylerseniz; “adam kazandı kardeşim. Ne yapabiliriz. Elimizden geleni yaptık ama adam gene de kazandı” gibi bir anlam çıkar ki, bunun peşine; “bükemediğin bileği öpeceksin” cümlesi de eklenebilir.
Ancak ‘adam’ sözcüğünün ikinci hecesini vurgulu söylerseniz kazanan kişinin adamlığı ön plana çıkar. Yarışanlar içinde kazananın adam olduğu, diğerlerinin pek adam sayılmayacağı gibi bir anlam çıkabilir. Yani adam olan kazandı gibi bir değerlendirme ile kazanan kişiye övgü söz konusu olur.
Bu inceliği yazıda görmek söz konusu değildir. Ancak yazının akışı içerisinde hissedilir ve gereği gibi okunur. Vurgu yanlış heceye kaydırılırsa da yukarıdaki iki farklı anlam çıkar.
Biz Muharrem İnce’nin bu kelimenin ikinci hecesine vurgu yaparak söylemek istediğini düşünmüyoruz. Zaten İsmail Küçükkaya da öyle düşünerek doğru okudu. Ancak daha sonraki gün kendilerine yöneltilen eleştirileri yanıtlarken Fatih Portakal birinci heceyi vurgulu okuyarak hata yaptı.
Gelelim Muharrem İnce’nin İsmail Küçükkaya’ya yönelik serzenişine…
Ben olayı canlı yayında izlemiştim. Hiç de yadırgamadım. Gayet doğal bir tepkiydi Muharrem İnce’ninki. Hatta bana göre takdire değer yanı bile vardı. Daha sonra ne olduysa; Muharrem İnce İsmail Küçükkaya’nın ekranlarda bunu duyurmasına kızmış. “demek ki gazetecilerle dostluk kurunca daha dikkatli olmak gerekirmiş” gibi cümleler sarf etti. Pek bir şey anladığımı söyleyemem.
Gelin güveyi – Davul zurna
Seçim sonuçlarının açıklanması devam ederken CHP’li Bülent Tezcan; Anadolu Ajansı’nın seçim bilgilerini yanlış verdiğini, sandıkların daha yarısının bile açılmadığını, İktidar partisinin sanki seçim sonuçlanmış gibi zafer kutlamalarına başladığını dile getirerek; “kimse gelin güveyi olmasın, davul zurna çalmasın. Seçim şu andaki görünüşe göre ikinci tura kalmıştır” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu da partililerin yüreğine bir su serpmiş gibi oldu, yani yeniden umutlandılar. Ancak daha sonra yüksek seçim kurulunun açıklaması ile AA tarafından verilen ve televizyonlarda açıklanan sandık sonuçlarının birbiriyle örtüştüğü ortaya çıktı.
Bu tür bir açıklamayı daha önce Ankara belediye başkanlığı seçiminde, CHP yöneticileri kendi adaylarının kesin olarak kazandığını açıklamışlar ama seçim AK Partili adayın kazanmasıyla sonuçlanmıştı.
Bu tür kesin olmayan açıklamalar parti yöneticilerinin güvenilirliğini tartışmaya açar. Sonuçlar kesinleşinceye kadar gönüllerinden geçeni değil de var olanı söylemelerinde yarar vardır.
Seçimin kaybedeni
Bir yarışmada kaybeden değil de kazanan konuşulur. Seçim de bir tür yarışmadır. Öyleyse seçimin kazananı olmak amaçtır. Sonuçta da kazanan konuşulmalıdır.
Ancak sayın Kılıçdaroğlu seçimin kazananını değil de kaybedenini ön plana çıkarmaya çalışmış.
Hedeflenen koltuğa oturmuş kişi nasıl kaybetmiş oluyorsa…
Bir maçta daha önce 8-0 yenildiğiniz bir takıma daha sonraki maçta 2-0 veya 1-0 yenildiğiniz zaman “bu maçın kaybedeni rakip takımdır. Çünkü bizi daha önce 8-0 yenmişti. Ama gördüğünüz gibi şimdi ancak 1-0 yenebildi” şeklinde bir savunma düşünebiliyor musunuz? Adam 8-0 veya 1-0 yenmiş, önemli mi, 3 puanı alıp cebine koymuş ya…
CHP – İNÖNÜ – ECEVİT
İsmet İnönü ve Bülent Ecevit CHP’nin iki efsanevi genel başkanıdır.
Çok uzun yıllar başbakanlık, cumhurbaşkanlığı ve CHP genel başkanlığı yapan İsmet İnönü 1973 yılına gelindiğinde 90 yaşına merdiven dayamıştır. Bu arada parti içinde “sağ kolum” dediği ve yanından ayırmadığı Bülent Ecevit adında bir kişi vardır. Genç yaşında milletvekili ve birkaç kez de bakanlık yapmış olan Ecevit hem siyaset hem de devlet yönetiminde yeterli deneyime sahiptir. CHP içerisinde parti yönetiminin gençlere devredilmesi yönünde bir istek ortaya çıkmış ve bunun için de genel başkanlık için Bülent Ecevit ön plana çıkmıştır.
89 yaşına gelmiş olan İsmet İnönü buna izin vermez ve koltuğunda kalmaya devam etmek ister. Ancak hiç istemediği halde yıllardır yardımcılığını yaptığı genel başkanının karşısına aday olarak çıkmak zorunda kalan Ecevit seçimi kazanır ve genel başkan olur.
Ne olurdu rahmetli İnönü artık yaşlandığını kabullenerek; “ben yaşlandım, yoruldum. Yerimi dolduracak bir kişi de yetiştirdim. Yerimi ona terk ediyorum” şeklinde bir özveride bulunsa ve gene partisinin onur konuğu olarak bir köşede otursa, zaman zaman gelip ona akıl danışsalar ne olurdu…
CHP ölene kadar koltukta kalma geleneğini halen sürdürmektedir.
Son seçimlerde 80 yaşına gelmiş ve sağlığı aktif çalışmaya katılabilecek kadar yerinde olmayan Deniz Baykal’ın milletvekili seçilmesi çok mu gerekli idi? Onun yerine daha genç ve dinamik bir vekilin mecliste olması CHP’nin gücünü biraz daha arttırmaz mıydı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrası; “koltuk sevdalısı olanların bu partide yeri yoktur” söyleminin gerçekle ne derece bağdaştığının yorumlanmasına ışık tutacağı düşüncesiyle bu notu da düşmek gereği duyduk.
CHP Fatsa ilçe yönetimine yaş ortalaması 40’ın altında olan bir genç kadronun seçilmesini işte bu düşünceyle ve Atatürk’ün cumhuriyeti gençlere emanet ettiği ilkesinden hareketle alkışlamıştık.
Fatsa Belediye Başkanımız
Bu, zincirleme türünden bir isim tamlamasıdır. Ama Türkçe’nin dilbilgisi kurallarına uygun değildir. Kullanılan ekler biraz amacından uzaklaşmıştır.
Fatsa Belediyesi, Belediye Başkanı, Fatsa Belediye Başkanı gibi tamlamalar doğrudur. Hatta buna bir iyelik eki ekleyerek başkanımız, belediye başkanımız şeklinde de söyleyebilirsiniz. Ancak Fatsa Belediye başkanımız kuralları bozmuştur.
Fatsa Belediyesi’nin sitesindeki haberleri yapan değerli gazeteci arkadaşlarımızın mı, yoksa belediye başkanımızın mı buluşudur, bilmiyoruz.
Bu tamlama hatasının bundan sonraki haberlerde düzeltilmesini dileriz…
*ALİ ZEREN